Döner Sermaye İşletmesi Merkez Müdürlüğü

Antalya

ANTALYA MÜZESİ MÜDÜRLÜĞÜ

İletişim Bilgileri:

Adres: Bahçelievler Mahallesi, Konyaaltı Caddesi, No 88, 07050 ANTALYA
Tel: 0242 238 56 88
             0242 238 56 89
E-posta: antalyamuzesi@kultur.gov.tr

Sorumlu Olduğu il/ilçe:
ANTALYA/
Aksu, Döşemealtı, Muratpaşa, Kepez, Konyaaltı, Kemer, Kumluca, Finike, Serik,

Bağlı Birimleri:

Antalya Atatürk Evi  Müzesi
Antalya Etnografya Müzesi
Antalya Mevlevihane Müzesi        
Arykanda  Örenyeri
Aspendos Örenyeri
Karain Mağarası
Limyra Örenyeri
Olympos Örenyeri
Perge Örenyeri
Phaselis Örenyeri
Termessos Örenyeri



ANTALYA MÜZESİ

Adres: Bahçelievler Mahallesi, Konyaaltı Caddesi, No 88, 07050 ANTALYA
Tel: 0242 2385688
             0242 2385689
E-posta: antalyamuzesi@kultur.gov.tr



I. Dünya Savaşı’ndan sonra 1919’da İtalyanların Antalya’yı işgal yıllarında açıkta gördükleri eski eserleri İtalyan Konsolosluğu’na taşıma girişimleri üzerine Süleyman Fikri ERTEN harekete geçmiştir. Antalya Lisesi’nde öğretmenlik yapan Süleyman Fikri Bey, Antalya Mutasarrıflığına başvurarak kendisini 15 Ekim 1919’da fahri Asar-ı Atika memuru olarak tayin ettirerek müze kurma girişimlerine başlar. İlk olarak Antalya Merkez’de yer alan eski eserleri Tekeli Mehmet Paşa Camii karşısındaki terk edilmiş Bayraktar Baba Türbesi’nde toplayarak bir depo müze oluşturmuştur. Eserlerin, 1922 yılında mübadele sonrasında Rumlardan kalan beş kiliseden biri olan Panaya Kilisesi’ne (Alâaddin Camii) taşınması ile ilk müze binası oluşturulmuştur. 1937 yılında Müze, önce Yivli Minare Camii’ne ardından da 1972’de günümüzde kullanılmakta olan binaya taşınmıştır. 1988 yılında “Avrupa Konseyi Yılın Müzesi” ödülüne layık görülen Antalya Müzesi, 30.000 metrekareyi kapsayan bir alanda hizmet vermektedir. Müzede kapalı sergi salonlarından ve açık hava galerilerinden başka; çocuk bölümü, modern sanatlar sergi salonu, konferans salonu, kafeterya ve video gösterim salonu bulunmaktadır.
Müzede Alt Paleolitik Çağdan Doğu Roma (Bizans)  Dönemi’ne değin uzanan geniş bir yelpazede birçok eser sergilenmektedir. Bunlar arasında; Doğa Tarihi ve Prehistorya Koleksiyonu,  Bölge ve Müze Kurtarma Kazıları Koleksiyonu, Klasik Çağ ve Roma Dönemi çömlekçilik geleneğini yansıtan seramikler ve pişmiş toprak eserler, çoğunluğu Perge kökenli frizlerin, mitolojik karakterlerin, Tanrı ve İmparator heykellerinin bulunduğu yontu grubu, gömü geleneklerini yansıtan urneler ve lahitler; bunların yanı sıra takılar, sikkeler, mozaikler, ikonalar, madeni ve cam eserler ön plana çıkmaktadır.
Özellikle Perge’de bulunan Roma Dönemi heykeltıraşlık eserleriyle ve müze kurtarma kazılarından ortaya çıkan ilginç ve ünik buluntularıyla Antalya Müzesi dünyanın en önemli müzeleri arasında sayılabilmektedir.
Müze 1988 yılında "Avrupa Konseyi Yılın Müzesi Özel Ödülü" ne layık görülmüştür.
Antalya-Antalya01.jpg


 


ANTALYA ATATÜRK EVİ MÜZESİ
 
Adres: Haşim İşcan Mahallesi, Işıklar Caddesi Muratpaşa/ANTALYA
Tel: 0242 241 15 27
 

Müzenin bulunduğu bu bina iki katlı yığma taş duvarlı bir yapıdır. Bir dönem valilik binası olarak kullanılan ve Atatürk'ün Antalya'ya ziyaret edeceği haberi üzerine Antalyalıların birkaç günde içini temizleyip döşeyerek, Atatürk'e hediye ettikleri yirminci yüzyılın başlarına tarihlenen Atatürk Evi, iki katlı, üzeri kiremit çatı, taş bir yapıdır. Girişinde uzun bir hol, holün sağında bir salon, bir oda, banyo ve mutfak, solonda da iki oda ve üst kata çıkan merdiveni vardır. Üst katta ise, holden ayrı olarak birisi balkonlu olmak üzere yedi odası vardır.
Atatürk'ün ölümünden sonra, Antalya Atatürk Evi, Özel İdare’ye geçmiş, 1939'da Akşam Kız Sanat Okulu ve Kız Enstitüsü binası olarak kullanılmıştır. 1952 yılında Tarım Bakanlığı'na devredilen ev, son yıllara kadar Teknik Ziraat Müdürlüğünün büroları olarak kullanılmıştır. 1984 yılında ev, Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilmiş, şehrin yeni imar planı uygulaması sırasında caddede kaldığı için yıkılmış ve yıkılan binanın aynısı Kepez Elektrik şirketi tarafından biraz geri çekilerek yeniden yaptırılmıştır. Dikdörtgen planlı, iki katlı, iki cepheli, üzeri kiremit örtülü kırma çatılı taş-tuğla duvarlı olan bina 1986 yılından beri Atatürk Evi ve Müzesi olarak hizmet vermektedir.
Müze’nin ilk katında Atatürk’ün Antalya ziyaretiyle ilgili dönemin gazetelerinde çıkan haberler ve fotoğrafları görebilir, Atatürk ve Antalya konulu bir belgeseli de izleyebilirsiniz. Müze’nin ikinci katında ise Atatürk’ün şahsi eşyalarının sergilendiği bir oda ile Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar basılan paraların görülebileceği bir bölüm yer alır.
Antalya-Antalya-Atatürkevi01.jpg


 


ANTALYA ETNOGRAFYA MÜZESİ
 
Adres: Kılınçarslan Mahallesi, Civelek Sk. No:20, 07100 Muratpaşa/ANTALYA
Tel: 0242 244 64 01
 

Türkiye’nin doğal güzellikleri ile birlikte tarihsel zenginliğinin en yoğun olduğu yerlerden biri Antalya’dır. Akdeniz kıyıları boyunca sıralanan Likya, Roma ve Bizans uygarlıklarının antik şehirleri ziyaretçilerini binlerce yıl öncesine götürür. Ancak Antalya’nın tarihi yalnızca bu dönemlerle sınırlı değildir. Kesintisiz biçimde yerleşim gören bu kent, Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde de önemini devam ettirmiş, geçmişinden gelen kültürel zenginliğini günümüze kadar korumayı başarmıştır. Antalya’nın yakın tarihi ve halk kültürünü öğrenmek isteyenler Etnografya Müzesi’nde şehrin sosyal yaşamı, kültür ve gelenekleriyle ne kadar zengin bir birikime sahip olduğuna şahit olacaklardır.
Antalya il merkezinin turistik bölgesi Kaleiçi’nde bulunan Müze, Osmanlı Dönemi’nden kalan iki tarihî konağın düzenlenmesiyle meydana getirilmiş olup 2019 yılında ziyarete açılmıştır. Bulundukları konuma göre Alt ve Üst Konak olarak ayrılmış Müze’nin iki bölümünde farklı eserler sergilenir. Alt Konak kısmında Türk-İslam eserleri, Üst Konak kısmında ise canlandırmalar eşliğinde Osmanlı Dönemi’nde Antalya halkının günlük yaşamına dair objeler bulunur. Alt Konak bölümünün ilk katında, Kaleiçi’nde gerçekleştirilen kazılarda keşfedilmiş eserler yanında Türkiye’nin en tanınmış tarihî yapılarından olan Aspendos Tiyatrosu’ndan getirilen çini parçalar sergilenir. Tiyatro’nun saray olarak kullanıldığı Selçuklu Dönemi’ne ait olan bu çiniler dönemin güzel ve nadide örnekleri arasındadır. Osmanlı eserleri arasında ise İznik, Kütahya ve Çanakkale gibi dönemin seramik merkezlerinin üretimi olan parçalar ve farklı amaçlarla kullanılmış el yapımı cam ürünler mevcut. İkinci kat, Osmanlı Dönemi silahları ile diğer günlük kullanım objeleri ve hat sanatı örneklerine ayrılmış durumda. İkinci konak ise Antalya’da özellikle Osmanlı Dönemi’nde yaşamın nasıl olduğunun öğrenilebileceği bir yer. Konak’ın ilk katının en yoğun grubunu Osmanlı Dönemi yapılarına ait mimari parçalar oluşturuyor. Antalya’da üretilen Döşemealtı halıları ile birlikte bu halıların üretim aşamalarına ışık tutan dokuma tezgâhlarını da burada görebilirsiniz. Canlandırmaların önemli yer kapladığı Konak’ta, Osmanlı Dönemi’nde Antalya’da ev yaşamı, farklı odalarda ve döneme özgü eşyalar ile birlikte veriliyor. Yine Antalya kültüründe önemli yeri olan Yörük yaşamı da canlandırmalarla hayat buluyor. Selçuklu ve Osmanlı Dönemi’ne ait kitabeler, gülleleri ile birlikte toplar ve mezar taşları ise konakların bahçesinde görülebilecek parçalar.
Antalya-Antalya-Etnografya01.jpg


 


ANTALYA MEVLEVİHANE MÜZESİ
 
Adres: Yivli Minare Külliyesi, Cumhuriyet  Caddesi, Selçuklu Mahallesi, No 55, 07050 ANTALYA
Tel: 0 242 244 64 00



Türkiye’nin turizm başkenti Antalya’nın en turistik bölgelerinden Kaleiçi’nde bulunan Mevlevihane’nin binası Selçuklu Dönemi’ne ait. Kitabesi bulunmamakla birlikte Sultan Alâeddin Keykubad tarafından 1255 yılında inşa ettirildiği, Mevlevihane olarak ise 16. yüzyıldan itibaren kullanılmaya başlandığı düşünülüyor. Mevlevihane, Hamam, Zincirkıran Mehmet Bey ve Nigar Hatun türbelerinden oluşan bir yapı kompleksi olan müzede Mevlevilik hakkında bilgilendirme panoları, canlandırmalar, kıyafetler ve Mevleviliğe ait çeşitli eşyalar sergileniyor. Aynı zamanda İslam Felsefesi ve düşüncesi dersleri, Mesnevi ve Divan okumaları, seminerler, tasavvuf müziği dinletileri, sema ayinleri gibi etkinliklere de sahne oluyor. Mevlevihane bölümünde kubbe ile örtülü ana mekân, sema gösterilerinin düzenlendiği yerdi. Yanlarında bulunan altı oda ise Mevlevi dervişleri tarafından kullanılıyordu. Mevlevihane Hamamı’nın yapım tarihi tam olarak bilinmese de planı ve boyutlarından anlaşılabildiği üzere kalabalık gruplara hizmet vermekten ziyade özel kullanım için 13. yüzyılda “Saray Hamamı” olarak inşa edildiği, Osmanlı Dönemi’nde ise Mevlevihane Hamamı olarak kullanıldığı düşünülüyor. Yapı topluluğu içerisinde yer alan türbelerden birinde yatan Nigar Hatun, 2. Beyazıt’ın oğlu Sultan Korkut’un annesi. 1377 tarihli Türbe ise Antalya’yı liman zincirlerini kırarak almayı başarması nedeniyle “Zincirkıran” lakabı verilen Mehmet Bey tarafından 1377 yılında inşa ettirilmiştir. Türbede Mehmet Bey ile birlikte oğlu Ali ve Antalya Mevlevihanesi’nin Şeyhi Mustafa Dede Efendi’nin mezarları bulunur. Günümüz Türkiye topraklarının büyük bölümünü oluşturan Anadolu’da binlerce yıl boyunca farklı milletler ve dinler bir arada, barış içinde yaşamıştır. Karşılıklı hoşgörü ve saygı prensibi temelinde oluşturulan bu barış ve huzur ortamının sağlanmasında devlet politikaları ile birlikte dönemin düşünürleri ve kanaat liderlerinin payı olduğunu söylememiz gerekir. Bu kişilerden biri 13. yüzyılda yaşamış Mevlana Celaleddin Rumi olup, ölümünün ardından hoşgörü ve sevgiye, birleştirme ve bütünleştirmeye dayalı felsefesi üzerine Mevlevilik tarikatı kurulmuş; hiç kimseyi dışlamayan, kardeşçe yaşamayı temele alan düşünceleri yaymak, aynı zamanda eğitim vermek, ahlak aşılamak için Anadolu, Balkanlar, Afrika ve Arabistan Yarımadası’nda sayıları 140’ı aşan Mevlevihane inşa edilmiştir. Antalya sınırları içerisinde yakın bir zamanda müzeye dönüştürülen Antalya Mevlevihanesi bunlardan biri ve aynı zamanda Anadolu’da kurulan ilk 4 Mevlevihane arasında yer aldığı düşünülüyor.
Antalya-Antalya-Mevlevihane01.jpg




 
ARYKANDA ÖRENYERİ
 
Adres: Arif Köyü, Finike-ANTALYA



Kent, Bey Dağları’nın güneyinde, yerleşimi bir duvar gibi kuzeyden sınırlayan Şahinkaya isimli sarp kayalığın eteğinde yer almaktadır. Bu konumundan dolayı da Luwice’de “Arykawanda: Yüksek Kayalığın Yanındaki Yer” anlamına gelen ismi zamanla Arykanda’ya dönüşmüştür.
Arykanda ilk kez 1838 yılında, İngiliz araştırmacı-gezgin Charles FELLOWS tarafından mezar yazıtları ve yüzeyde bulduğu sikkelere dayanarak lokalize edilmiştir.
Kent özellikle Hellenistik ve Roma Dönemi’nde yoğun bir şekilde iskân edilmiştir. En erken tarihli mimari veriler MÖ 4. yüzyılın sonu 3. yüzyıl başına tarihlenen kaya mezarlarıdır.
Lykia tarihinde, siyasi olaylarda etkin bir rol oynamamış olmasına karşın Doğu Lykia’nın en önemli ana yollarından üzerinde bulunan Arykanda özellikle kereste ticareti ile zenginleşmiştir. Arykanda Roma İmparatorluk Dönemi’nde zengin su kaynaklarının da etkisiyle güvenli bir konaklama ve dinlenme yeri olma özelliği kazanmıştır. Kent en parlak dönemini MS 2-3. yüzyıllarda yaşamıştır.
Tipik bir yamaç yerleşimi olan yerleşimin doğusu ve batısı sarp falezlerle; kuzeyi ise Şahinkaya ile sınırlanmaktadır. Teraslar üzerine kurulmuş olan bu kentin en önemli kalıntıları arasında alt teras üzerindeki gymnasium ve hamam ile yukarı terastaki tiyatro, odeon, stadion, agora ve küçük hamam gelmektedir. Ayrıca akropolde Traianus ve Helios tapınakları ile  Nal Tepe’deki bazilika, doğu nekropolünde de kilise bulunmaktadır. Kentte sur duvarları bulunmamaktadır, surların yerine bu görevi bir bakıma teras duvarları üstlenmiştir.
Antalya-Antalya-Arykanda01.jpg




 
ASPENDOS ÖRENYERİ

 
Adres: Belkıs Mahallesi, Serik-ANTALYA



MÖ 5-4. yüzyıl Aspendos paraları üzerinde kentin adı “Estvediya” olarak görülür ve Side gibi kendi adına sikke basan bir şehirdir.
Attika-Delos Deniz Birliği’ne üye olan Aspendos’un ismi MÖ 468 yılında o zamanlar  ulaşım imkânı sağlayan ve Aspendos önünde bulunan (Eurymedon) Köprüçay Irmağı üzerinden gelen Pers donanmasının Atinalı Kimon’a yenilmesiyle öne çıkmıştır. MÖ 333’te İskender, Aspendos elçilerini kabul etmiş ve Pers kralına ödedikleri vergiyi kendine vermek şartıyla şehre dokunmamıştır. Ancak Sillyon’u kuşatırken Aspendosluların verdikleri sözden caymaları üzerine Büyük İskender Sillyon kuşatmasından vaz geçmiş, Aspendos üzerine yürümüş onlar da sözlerinde duracaklarını söyleyip şehirlerinin yıkılmasını önlemişlerdir. Ancak İskender şartları ağırlaştırmış; yıllık  100 altın talent vergi, 4000 at ve şehirde bir Makedon garnizonu bulundurmak şartı koyarak Aspendosluları cezalandırmıştır. İskender’in ölümüyle kent Hellenistik krallıkların eline geçmiş MÖ 133’te diğer kentler gibi Roma’ya bağlanmış, Roma egemenliği sırasında 2. ve 3. yüzyılda büyük gelişme göstermiştir. Aspendos’ta bugün görülen yapıların çoğu Roma Dönemi’nden kalmadır. MS 7. yüzyılda Arap akınlarından büyük ölçüde etkilenen Aspendos 12. yüzyılda yöreye gelen Selçuklular tarafından alınmış ve tiyatronun bir kısmı saray olarak kullanılmıştır.
TİYATROSU VE SUYOLLARI ANITSALDIR
Akdeniz’e açılan Köprüçay’ın sunduğu ulaşım olanaklarından fazlasıyla yararlanmış olan kentteki tiyatro ve suyolları anıtsaldır. Kuzeydeki dağlardan şehre su getiren 1 km uzunluğundaki su kemerler dizisi olağanüstü bir mühendislik becerisi ortaya koyar ve eski çağlardan günümüze kalan nadir örneklerdendir.
Aspendos Tiyatrosu, gerek mimari özellikleri gerekse iyi koruna gelmişliği ile Roma Devri tiyatrolarının günümüzdeki en seçkin temsilcilerindendir. Tanrılara ve devrin imparatorlarına adanan yapı, Roma tiyatro mimarisinin ve yapım tekniğinin son çizgilerini sergiler. Devrinin görkemli yapılarından olan tiyatro yaklaşık 15 bin kişi kapasitesindedir. Tiyatronun yaslandığı, yer yer sur duvarları ile çevrili tepenin üzerinde ise agora, bazilika, anıtsal çeşme, meclis binası, anıtsal tak, cadde ve Hellenistik tapınak yer almaktadır.
Antalya-Antalya-Aspendos01.jpg


 


KARAİN MAĞARASI
 
Adres: Yağca Mahallesi, Döşemealtı-ANTALYA



Karain, Antalya'nın 30 km. kuzeybatısında, Merkeze bağlı Yağca Köyü sınırları içinde, Katran Dağının doğusunda yer alan Türkiye'nin en büyük doğal mağaralarındandır. 1946 yılından bu yana bilimsel kazıların yapıldığı mağaranın, günümüzden 500.000 yıl kadar önce yerleşke olarak kullanıldığı anlaşılmıştır.
Karain Mağarası, Türkiye ve Yakın Doğu tarihi açısından önemli bir Paleolitik merkezdir. Karain Mağarası'nda yapılan kazılarda Alt Paleolitik Çağ’dan Geç Roma Dönemi’ne değin uzanan büyük bir zaman dilimine referans sunan bulgular elde edilmiştir.  Mağara’nın Antik Dönemlerdeki kullanımı daha çok Adak Mağara (tapınak) niteliğinde olup, mağara alnı ve dış duvarları üzerinde Hellence kitabe ve nişler bulunmaktadır.
500 BİN YILLIK TARİHİN AYDINLANDIĞI YER
Yeryüzünde bilinen Paleolitik mağaraların çoğu sadece bir dönemi temsil ederken Karain; Alt, Orta ve Üst Paleolitik Çağ olarak kesintisiz bir katmanlaşma göstermektedir.  Bu katmanlardan elde edilen veriler, özellikle Avrupa ve Yakın Doğu arasındaki bağlantıların aydınlatılması ve göç yolları hakkında fikir vermesi açısından önemlidir. Türkiye’nin bilinen en eski insan kalıntılarının ele geçirildiği mağarada bulunan eserler yine Anadolu sanatının ilk örneklerini simgeler. Mağara ayrıca fosil kalıntıları ve mutlak yaşlandırma sonuçlarıyla da, Türkiye'nin Pleistosen Çağı Arkeolojisine büyük katkılar sağlamıştır
Karain çevresindeki diğer mağaralarla birlikte doğal ve kültürel özellikleri dolayısıyla karma sit olarak Dünya Miras Listesine önerilmektedir.
Antalya-Antalya-Karain01.jpg


 


LİMYRA ÖRENYERİ
 
Adres: Yuvalılar köyü, Turunçova, Finike-ANTALYA



Antalya İli, Finike İlçesi, Saklısu Mahallesi sınırlarında yer alan Limyra Antik Kenti, Toçak Dağı’nın güney eteklerinde, erken dönem yapıların yer aldığı Akropol ile onun hemen güneyinde, şimdi karayolu ile ayrılan düzlükte Roma ve Doğu Roma (Bizans) Dönemi surları içinde kalan alanı kapsamaktadır.
Limyra'nın adı, Likçe yazıtlarda "Zemuri" olarak geçmektedir. Bu durum şehrin en azından MÖ 5. yy’dan itibaren yerleşim gördüğünün kanıtlamaktadır. Kent en parlak dönemini MÖ 4. yy’ın ilk yarısında, bölgenin başkenti konumuna geldiği Likya Kralı Perikle zamanında yaşamıştır. Bölgeye ilişkin kayıtlardan; Perikle'nin Likya Birliğini oluşturmak ve egemenlik sahasını genişletmek için uğraştığı yıllarda, Pers hâkimiyetinin söz konusu olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak bu hâkimiyet sadece sözde kalmış, diğer şehirler gibi Limyra'nın da büyük bir serbesti içinde bulunduğu söylenebilir.
Perikle Dönemi’nden sonraki parlak devrini MS 2-3. yüzyıllarda yeniden yaşayan Limyra, depremler yüzünden zarar görse de yeniden inşa edilmiştir. Doğu Roma (Bizans) egemenliği sırasında piskoposluk merkezi olan kent, MS 8-9. yüzyıllardaki Arap akınları sonrasında terk edilmiştir.
Kentin kuzeyinde yer alan Akropol, bir iç kale ile aşağı kaleden oluşmaktadır. Aşağı kalede surlar, sarnıçlar, kilise ve Perikle Heroonu yer alır. MÖ 4. yy’a tarihlenen Kral Perikle'ye ait bu anıt mezar, mimarisinin Ksanthos'taki Nereidler Anıtı’na benzemesi ve önemli parçalarının Antalya Müzesi’nde sergilenmesi ile ayrı bir önem arz eder. Akropolün düzlüğe ulaştığı yerde Turunçova-Kumluca karayolunun hemen kenarında, orijinali Hellenistik Döneme ait olan ve MS 141 yılında büyük bir onarım geçiren tiyatro binası yer alır.
Karayolunun güneyi; Limyros Çayı ile doğu ve batı olmak üzere bölünmüş iki ayrı ada halindedir. Limyros’un batısındaki Erken Doğu Roma (Bizans) Dönemi suru içindeki alanda,  daha eski kalıntılar vardır. Surun güney duvarı içerisinde “Ptolemaion” adlı yapı ortaya çıkarılmıştır. Hellenistik Dönem’de yapılan bu anıt ve ona ait Antalya Müzesi’nde sergilenen heykeltıraşlık eserleri önemli buluntularıdır.  Alanda yer alan bir diğer önemli yapı ise İmparator Augustus'un manevi oğlu Gaius Caesar adına MS 4 yılında yapılmış anıtsal mezarıdır. Anıt, Gaius Caesar'ın Kudüs'ten Roma'ya dönerken Limyra'da ölmesi nedeni ile inşa edilmiştir. Cenaze veya içinde küllerin bulunduğu urne Roma’ya götürülmüş, onun anısına içinde naaşı olmayan anıtsal mezar (kenotaph) yapılmıştır.
Limyra, Likya Bölgesi’nin en çok kaya mezarına sahip kentlerinden biridir. Kentte 400’ü aşkın kaya mezarı yer almaktadır ve çoğu mezar Likya dilinde yazılmış kitabeleriyle bilinmektedir.
Antalya-Antalya-Limyra01.png





OLYMPOS ÖRENYERİ
 
Adres: Yazır Mahallesi, Olympos Mevkii 07350 Kumluca-ANTALYA



Antalya'nın güney sahillerinde Phaselis'ten sonra bir başka önemli liman kenti Olympos'tur. Kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte, MÖ 167-168 yıllarında basılan Likya Birlik sikkelerinde adı geçen Olympos, Birlik içinde üç oy hakkına sahip 6 şehirden biridir. Birlik’te, Likya’nın doğusunu temsil etmiştir. Kentin günümüze ulaşmış kalıntıları; Helenistik, Roma ve Doğu Roma (Bizans) dönemlerine aittir.
Olympos Limanı, tarihte korsan yatağı olarak bilinir. Kilikyalı korsanların başı Zeniketes, şehri üs olarak kullanmıştır. Böylelikle  "Mitras Kültü" de şehre yerleşmiştir ki, bu doğu kökenli olan yaratıcı Işık Tanrısı kültüdür. Şehirdeki korsan egemenliği MÖ 67'ye değin sürmüştür. MS 43'teki kesin Roma egemenliği, yeni parlak bir dönemin de başlangıcı olmuştur. Onarılan veya yeniden inşa edilen birçok yapı, demirci Tanrı Hephaistos (Vulcano) adına yapılan kutlamalar, İmparator Hadrian’ın (MS 130) ziyareti, şehir tarihinin Roma Dönemi’ne ait renkli sayfalarıdır. Erken Hıristiyanlık Dönemi’nde önemini koruyan kentin Piskoposu Methodius, adından en çok bahsedilen kişidir. Olympos, MS 4. yüzyıdan itibaren yeniden korsan hücumlarına uğramışsa da MS 5. uüzyılda Efes ve İstanbul konsüllerine katıldığı yazılı kayıtlardan anlaşılmaktadır.
Geç Hristiyanlık Dönemi’nde önemini yitirmeye başlayan Olympos, 11 ve 12. yüzyılda Venedikli ve Cenevizli tüccarların ticari merkezi olmuş, ancak bu aktivite 16. yüzyıldaki Osmanlı İmparatorluğu’nun deniz üstünlüğüyle son bulmuştur. Olympos'un günümüze ulaşmış kalıntıları, doğudan batıya doğru denize akan bir ırmağın ağzında ve her iki yakasında yer alır. Antik dönemde kenti ikiye bölen nehir yatağı, bir kanal içine alınmak suretiyle iskele olarak kullanılmıştır ve köprü ile birbirine bağlanmıştır. Anılan köprünün bir ayağı korunmuş durumdadır. Güney kıyıda, Hellenistik Dönemin çok köşeli örgülü duvarı ile yanındaki Roma ve Doğu Roma (Bizans) onarımlarına işaret eden bölümü görülmektedir.
Nehir ağzına yakın bir yerde küçük ve dik akropolde geç dönemlerden kalan yapı kalıntıları yer alır. Irmağın güney kıyısındaki Hellenistik temelli ve Roma onarımlı küçük tiyatro oldukça harap vaziyettedir. Şehrin görülebilir diğer önemli yapısı ise ırmak ağzının 150 m batısında yer alan tapınak kapısıdır. İon düzeninde küçük bir tapınağa ait olduğu mimari parçalardan, Roma İmparatoru Marcus Aurelius (MS 172-173) adına yapıldığı anlaşılmaktadır.
Kalıntılar arasında en ilginci Antalya Müzesince yürütülen kazılarla gün ışığına çıkarılmış olan “Kaptan Eudomus'un Lahdi’dir. Nehir ağzının hemen yanında kayalığın oyuğunda yer alan lahit, hem duygu dolu şiirsel ithaf yazıtında kaptanın adını, hem de uzun kenarındaki gemi kabartmasında gemisinin şeklini vermesi açısından da önemlidir.
Olympos’un doğusunda, sahilden 300 m ilerde caretta carettaların yumurta bıraktığı muhteşem kumsalı ve pek çok bitkinin yaşadığı sahil kumulları ile ünlü Çıralı yerleşimi yer alır. Kentin birkaç kilometre güneybatısındaki Yanartaş (Antik  Chimaera ) olarak anılan yükseltinin güney yamacından devamlı olarak alev çıkar. Geceleri oldukça etkileyici görünen bu doğa olayı, binlerce yıldır yer altındaki metan gazının yeryüzüne ulaşmasından başka bir şey değildir. Bununla birlikte bu ateş Likya'da yaşayan ve soluğundan ateş püskürdüğüne inanılan Chimaera adlı canavar ile özdeşleşmiştir. Demirci Tanrı Hepaistos'un kült merkezine dönüşen alanda antik dönemlere ait  kutsal yol ile alevlerin etrafındaki bir takım adak yapıların temellerini görmek mümkündür.
Antalya-Antalya-Olympos01.jpg


 


PERGE ÖRENYERİ
 
Adres: Barbaros Mahallesi, Perge Caddesi, Aksu-ANTALYA



Antalya İli, Aksu İlçesi sınırlarında kalan Perge, kent merkezinin 17 km doğusunda kalmaktadır. Kentte yürütülen araştırmalar, yapılarıyla ünlü bu şehrin prehistorik birikiminin akropolde ele geçirilen seramik örnekleri ışığında Erken Tunç Çağı’na değin geriye uzandığını ortaya koymuştur. Hitit yazılı metinlerinde “Parha” olarak geçen kentin kazı tarihçesi Ord. Prof. Dr. Arif  Müfid MANSEL’in 1946 yılındaki çalışmalarıyla başlar. Süreç içerisinde 1970’li yıllarda Prof. Dr. Jale İNAN’ın gerçekleştirdiği kazıları 1990’lı yıllarda Prof. Dr. Haluk ABBASOĞLU devralmıştır. Bununla birlikte Perge kazıları 2012 yılından bu yana Antalya Müzesi Müdürlüğü başkanlığında yürütülmekte olup, içinde bulunduğumuz yıl içinde kazı, restorasyon ve konservasyon çalışmaları halen Müdürlüğümüzce sürdürülmektedir.
Kendi içinde üç ana dönem geçirmiş olan Perge, ilk parlak devrini Hellenistik Dönem’de yaşamıştır. MÖ III. yüzyılda planlı bir kent olarak tasarlanmış olan şehrin anılan dönemini, bugün dahi sağlam şekilde ayakta duran Hellenistik Dönem Kuleleri  temsil etmektedir.
Bununla birlikte Perge, altın çağını Roma İmparatorluğu egemenliğinde yaşamıştır. Anlaşıldığı üzere Perge, MS II-III. yüzyıllarda “Pax Romana (Roma Barışı)” olarak bilinen barış ve zenginlik döneminin getirdiği nimetlerden olabildiğince faydalanmış, bu getirileri jeopolitik konumu ile birleştirerek müreffeh bir hayat standardını yakalamıştır. Sözü edilen dönemde kent, yeniden imar faaliyetlerine konu olmuş, günümüzde ziyaretçilerin odak noktasını oluşturan Tiyatro, Stadium, Kent Kapısı, Agora & Macellum, Palaestra gibi önemli kamu yapıları ile Hamamlar, Su Kanalları ve Anıtsal Çeşmeler gibi su ile ilintili estetik düzenlemeler Roma Dönemi’nde inşa edilmiştir.
Kronolojik süreç içerisinde son parlak dönemini Doğu Roma (Bizans) İmparatorluğu Dönemi’nde yaşamış olan Perge, döneme damgasını vuran Hıristiyanlığın etkisi ile bu dinin önde gelen azizlerinin uğrak yeri olmuş; St. Paulus’un uğrak yeri olan Perge, Pisidia Antiocheia’ye uzanan St. Paulus yolunun başlangıç noktasını oluşturmuş, MS V. ve VI. yüzyıllarda şehirde görkemli bazilikalar inşa edilmiştir ve Perge; “Metropolit Kent” kimliğini kazanmıştır.
Bu bağlamda; Tiyatro, Güney Hamamı, Agora & Macellum, Kestros Çeşmesi, Sütunlu Ana Cadde gibi yapıların kazıları 1946-2012 yılları arasında gerçekleştirilmiş olup, Müdürlüğümüz başkanlığındaki kazılarda kentin ikinci arteri konumundaki Sütunlu Batı Cadde’nin ve bu caddeye paralel uzanan su kanalının, Caracalla Çeşmesi’nin (Palaestra yapısının ana cephesi ve nympahion havuzu dâhil olmak üzere)kazısı tamamlanmış, Batı Nekropolis’e değin uzanan güzergâh bütünüyle açılmıştır. Diğer taraftan alan arkeolojisi ve saha yönetimi çerçevesinde Ana Cadde’nin doğu ve portikolarının ıslahı sağlanmış, Roma Kapısı’ndan Kent Meydanı’na değin uzanan büyük alanın rehabilitasyonu, Hellenistik Kuleleri ve Agora’yı da kapsayacak şekilde bütüncül olarak ele alınmıştır. Ayrıca 2017 yılı içerinde Perge Tiyatrosu da ziyaret açılmıştır.
Antalya-Antalya-Perge01.jpg


 


PHASELİS ÖRENYERİ

 
Adres: Çamyuva Mahallesi, Kemer-ANTALYA



Antik aktarımlara göre MÖ 691/690 yılı civarında Rhodos kenti Lindos’un önderliğinde kurulmuştur. Uygun konumu ve Mısır, Fenike, Ege ve Yunanistan Doğu Akdeniz deniz güzergâhı üzerindeki üç doğal limanıyla kısa bir zamanda önemli bir ticaret kenti olmayı başarmıştır.
Phaselis kentinin üzerinde kurulduğu yarımada, hemen arkasında 2365 m. yükselen Tahtalı Dağı ve bunun kuzeyinde uzanan Klimaks dağ sırası yüzünden iç kısımlardan soyutlanmıştır. Epigrafik belgeler sayesinde Phaselis teritoryumu sınırlarının kuzeyde Gökdere Vadisi’ne ulaştığı, güneyde Üç Adalar’dan Tahtalı Dağı istikametinde çekilecek bir hat doğrultusunda devam ettiği, batıda ise Çandır Vadisi boyunca uzandığı tespit edilebilmektedir. Yaklaşık 288 dönüm alana yayılan yerleşim bölgesi denize doğru çıkıntı yapan yarımada ve kuzeyde yer alan tepe üzerinde uzanmaktadır.
Kente girişte karşımıza çıkan tapınağın büyük ve düzgün blok taşlardan yapılmış teras duvarları hala görülebilmektedir. Bunun kuzeyindeki terasta şehrin su ihtiyacını karşılayan kaynaklardan biri ve ev kalıntıları bulunmaktadır.
Günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilmiş su kemerleri (aquaduct) kentin en iyi korunmuş yapılarındandır.
Kent limanı ve güney liman arasında bağlantı sağlayan ana cadde uzanmaktadır. İki liman arasındaki arazide en kısa ve en uygun bağlantıyı sağlaması ve kent bölgesi içindeki merkezi konumu dolayısıyla, İmparatorluk Dönemi’nde kentin ana damarını teşkil etmiştir. Akropolis’in kuzeybatı etekleri üzerinde, skene ve caveası ile hala ayakta duran,1500 kişilik tiyatro yer almaktadır. Tiyatronun karşısında, ithaf yazıtından Hadrianus için yapıldığı tespit edilen Tetragonal Agora; onun karşısında Küçük Hamam ve tabanı mozaikle döşeli, üç yönde derin kanallarla çevrilmiş, latrina bulunmaktadır. Ana cadde üzerinde kesin olarak tarihlendirilebilen en erken yapı ise girişinin üzerindeki ithaf yazıtından dolayı, Domitianus’a (MS 81-96) adandığı öğrenilen Domitianus Agora’sıdır, dolayısıyla kapısı üzerinde yer alan inşa yazıtı aracılığıyla MS I. yüzyıla tarihlenmektedir.
Güney limanı ve ana cadde, liman girişinde oldukça görkemli inşa edilmiş anıtsal bir kapı yapısıyla birbirinden ayrılmıştır. Tek kemerli bu anıtsal kapı, İmparator Hadrianus’un doğu seyahati sırasında Phaselis’i de ziyaret etmesi şerefine inşa edilmiştir.
Kentin üç nekropolis alanı bulunmaktadır. Bunlar; Kuzeydoğu, Kuzeybatı ve Batı nekropolisleridir.

  • Antalya-Antalya-Phaselis01.jpg
  • Antalya-Antalya-Phaselis02.jpg













TERMESSOS ÖRENYERİ


Adres: Bayatbademleri, Güllük dağı, Termessos Milli Parkı, Döşemealtı-ANTALYA



Termessos, Pisidya Bölgesi’nin "Milyas" olarak anılan güneybatı bölümünde, bugün "Güllük" adını taşıyan Solymos Dağı'nın dorukları arasındaki vadide konumlanmış önemli bir kenttir. Kent, Anadolu'nun en eski halklarından Luviler’in soyundan gelme Solymler tarafından kurulmuştur. Orman içinde korunan ören yerlerinin en güzellerden olan kent, aynı adı taşıyan Milli Park içinde yer alır. Güllük Dağı (Termessos) Milli Parkı, bitki örtüsü zenginliğiyle ve içlerinde soyu tükenmekte olan hayvanların da bulunduğu pek çok hayvanı barındırmasıyla benzersizdir.  
Kentin tarih sahnesine çıkışı, Büyük İskender’in MÖ 333’de kenti kuşatması ve Termesosluların güçlü bir savunma yaparak kenti teslim etmemesiyle olmuştur.
Şehrin kalıntıları, Antalya-Korkuteli karayolu üzerindeki Yenicekahve yakınında bulunan Hellenistik Dönem suru ile başlar. Kente tırmanan patika takip edildiğinde, doğuda İmparator Hadrian devrinde yapılmış İon düzenindeki tapınağın basamaklarına ve anıtsal girişine rastlanır. Aşağı şehir surları ve su kaynağının bulunduğu alandan güneye doğru devam edilirse, batıda yer yer birinci katı ayakta kalmış Gymnasium’a ulaşılır. Birçok odadan ve salondan oluşan yapının güneybatısında, arkalarında dükkânlar bulunan sütunlu cadde yer alır. Hemen yakınında kanalizasyon şebekesinin mükemmelliğini gösteren kanallar hala görülebilmektedir.
Düzlüğe çıkıldığında, orman gözetleme noktasına giden patikanın solunda kamu yapılarının bulunduğu alana ulaşılır. Düzlükteki ilk kalıntı Agoradır. Batısındaki portiko veya Stoa, 2. Attalos zamanında (MÖ. 159–138) inşa edilmiş olup Dor düzenindedir. Agoranın doğusunda, yamaca yaslanmış olan ve Antalya Körfezi'ni görebilen tiyatro yer alır. Tiyatronun yaklaşık 100 m. güneybatısında çatı yüksekliğine kadar ayakta duran Meclis Binası bulunmaktadır. Agoranın doğusundaki düzlükte ise birbirine geçişli 5 sarnıç, derinlik ve genişlik açısından benzersizdir. Şehrin güneybatısında, "Kurucunun Evi" olarak adlandırılan Roma tipinde fevkalade güzel bir villanın kalıntıları yer almaktadır. Cephe duvarı Dor düzeninde olan ve 6 m yüksekliğe erişen yapı, kapısındaki kitabeden dolayı “Kurucunun Evi" adını almıştır. Termessos, çok sayıda tapınağa ve mezarlık alanlarına sahiptir. Mezarlarının çeşitliliği ve bezemeleri oldukça zengindir. Bunlardan Büyük İskender Dönemi’nin önemli komutanlarından Alketas'ın Mezarı (MÖ 319 civarı) ve diğerleri kent tarihine ışık tutmaları açısından da önemlidir. Anıtsal mezarların yanında çok sayıda savaşçılıklarını betimleyen kalkan motifli lahitler geniş bir yer kaplar.  Antalya Müzesi’nde Termessos’a ait en ilginç eser, “Lahitler Salonu”nda sergilenen “Köpek Lahdi”dir. Stefanos adlı köpeğe, sahibesi Rhodope tarafından adanmış şiirsel kitabe benzersizdir.
  • Antalya-Antalya-Termessos01.jpg
  • Antalya-Antalya-Termessos02.jpg








MÜZEKART VE BİLET ALMAK İÇİN TIKLAYINIZ.

   muzekart.png